Önerilen Sonuçlar()
Mobil Uygulamayı İndir
QNB Invest
© 2018 QNB Invest A.Ş.
TCMB PPK 17 Şubat 2021 Perşembe günü toplanıp, faiz kararını saat 14:00’da açıklıyor olacak. Piyasa beklentisi bizim beklentimize paralel olarak, TCMB’nin politika faizini %14’te sabit tutacağı yönünde.
Hatırlanacağı üzere, TCMB Eylül-Aralık ’21 arasında politika faizinde toplam da 500 baz puan faiz indirime gitmişti. Öte yandan, 20 Ocak’ta gerçekleşen bir önceki PPK toplantısı politika faizini sabit bırakmıştı.
En son yayınlanan karar metninde yer alan ileriye yönelik rehberlik sunan ifadeyi dikkate aldığımızda, TCMB’nin bir süre daha faiz konusunda beklemede kalacağını öngörüsünü taşımaya devam ediyoruz.
Bu karar metninde şu şekilde ifade edilmişti: “Alınmış olan kararların birikimli etkileri yakından takip edilmekte ve bu dönemde fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında Türk lirasını öncelikleyen geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütülmektedir.”
17 Şubat’ta gerçekleşecek PPK karar metninin önemini ise yukarıda yer alan ileriye yönelik rehberlik ifadesinin ne yönde değişeceği belirleyecek. Eğer, karar metninde enflasyonun Mart itibariyle ivme kaybedebileceğine dair güçlü bir vurgu görmemiz durumunda, geleceğe yönelik bir miktar daha parasal gevşemenin gerçekleşme ihtimalinin arttığını söyleyebiliriz. Öte yandan, mevcut gelişmeler ışığında enflasyon görünümünün şu aşamada olumlu yönde ilerlemediği değerlendirmesinde bulunabiliriz.
Enflasyon görünümü konusunda Şubat’ta enflasyonun %5,0 civarında gerçekleşmesini ve yıllık bazda %48,7’den %55,0’e yükselmesini bekliyoruz. Yılın geri kalanında ise Aralık ayına kadar yıllık enflasyonun bu seviyelerde dalgalanmasını bekliyoruz. Sonuç olarak derin negatif reel faiz görünümünün bir süre daha dikkat çekici bir unsur olarak gündemde kalmaya devam etmesini bekliyoruz.
Grafik 1 – Yıllık TÜFE & TCMB Ort. Fonlama Faizi
Kaynak: TÜİK, QNBFI
ABD borsaları için 2022 yılı oldukça hareketli başladı. Covid-19 etkilerinin hissedildiği Mart 2020’de gördüğümüz sert satışlar sonrası başlayan S&P 500 Endeksi’ndeki 21 aylık rallinin ardından temel dinamiklerin tekrar gözden geçirildiği ve global olarak hissedilen enflasyonist baskıların şirket karlılıkları ve küresel büyüme üzerindeki etkilerinin daha fazla sorgulanmaya başlandığı bir ayı geride bıraktık. Fed’in sıkılaşma ajandasına ilişkin beklentilerini erkene çekiliyor olması ile yükselen ABD tahvil faizleri ise piyasalardaki fiyatlamalar üzerinde en etkili faktör oldu. Bu gelişmelere paralel 3 Ocak- 24 Ocak tarihleri arasında S&P 500 Endeksi, %12 düşüşle Covid-19 sonrası dönem için en sert düzeltme hareketini gösterdi. Bu düzeltme hareketinde en büyük düşüşler ise Covid 19 sonrası rallinin en büyük kazandıranları olan Yarı İletkenler, Perakende ve Teknoloji sektörü hisselerinde görüldü.
2022 yılı genelinde, S&P 500 Endeksi performansı için Fed’in parasal sıkılaşma patikasıyla faizlerdeki yükselişlerin şirket karlılıkları ve değerlemeleri üzerindeki etkilerini takip etmeye devam edeceğiz. Pozitif tarafta ise ABD’de hala güven endekslerinin tarihsel ortalamalarının üzerinde seyretmesi ve Omicron virüsünün etkilerinin azalması ekonomik büyümenin yılın ilk çeyreğinde de güçlü seyrini koruyabileceğine işaret ediyor. İçinde bulunduğumuz bilanço döneminde şirketler tarafından yapılan ileriye dönük yönlendirmeler de piyasaların hala “Büyüme” döngüsünde olduğunu ortaya koyuyor.
S&P 500 Endeksi’nin büyüme döngüsü içinde olduğu zamanlarda gösterdiği düşüşleri incelediğimizde tarihsel olarak düzeltme hareketlerinin ortalama %13 seviyesinde gerçekleştiğini görüyoruz. Düzeltme hareketleri sonrası endeksin performansına baktığımızda ise yıllık ortalama %15 yükseliş gösterdiği görülüyor. Geçtiğimiz dönemlere kıyasla mevcut konjonktürün farklı olduğunu düşünmemize karşın, yılın ilk çeyreği boyunca bol likidite ve yüksek enflasyon ortamında reel getiri arayışı ABD hisse senedi piyasalarına ilginin yüksek kalmaya devam edebileceğini gösteriyor. S&P 500 Endeksi’nin son düşüş sonrası bile 2022 beklentilerine göre 20.3x F/K oranı ile tarihsel ortalamasına paralel seyrediyor olması ise mevcut dinamiklerle yeni zirvelere doğru olası tepkilerin güç bulmakta zorlanabileceğini ortaya koyuyor.
S&P 500 Endeksi’nin yüksek F/K oranı, %14 ile geçtiğimiz yıla görece daha düşük kar büyümesi beklentisi ve Fed’in para politikasında yeni bir döneme giriyor olması geçtiğimiz 21 aylık dönemin aksine endeks genelinde bir ralliden ziyade sektörler arası rotasyonların ön planda olacağı bir döneme girdiğimizin habercisi.
Bu rotasyon döneminde; 1) Covid-19 öncesine kıyasla geri kalan, 2) kar büyümesi kuvvetli ve 3) değerleme olarak ucuz olan sektörlere yatırımlar artabilir. Bu faktörleri göz önünde bulundurarak ABD Hisse Senetleri Tematik Portföyü’müzde de öne çıkardığımız Enerji, Taşımacılık, Tüketici Servisleri, Bankacılık, Üretim Malları ve Dayanıklı Mallar ve Lüks Tüketim sektörlerine yatırımcı ilgisi yüksek olabilir. Yüksek volatilite ve mikro ölçekli değişkenler ise bahsi geçen sektör hisseleri arasında hisse spesifik tercihlerin önemini artıracaktır.
Kaynak: Bloomberg, QNBFI Araştırma, GS
* Bankacılık ve Tüketici Hizmetleri Sektörü Kar Büyümeleri’nde tek seferlik ve olağandışı etkilerden ötürü tarihsel normalize net kar rakamı üzerinden hesaplanmıştır.
Enflasyon (TÜFE) Ocak’ta aylık %11,1 oranında artış gösterdi. Böylece, enflasyon kurum ve piyasa beklentisi olan %9,8’in üzerinde gerçekleşmiş oldu. Dolayısıyla, yıllık enflasyon %37,1’den %48,7’e yükseldi. Ocak’ta enflasyondaki yükselişte ana unsurların döviz kurlarında gözlemlenen artış dolayısıyla kur geçişkenliği ve ithalat fiyatlarındaki artış olduğunu değerlendiriyoruz. Hatırlanacağı üzere, son 1 senede sepet kur %77 oranında artış göstermişti.
Diğer önemli faktör ise fiyatları belirlenen ya da yöneltilen ürün ve hizmet grupları fiyatlarında yapılan kayda değer güncellemeler idi. Örneğin, akaryakıt fiyatları aylık bazda %23,3, elektrik fiyatları %70, doğalgaz %18, şebeke su fiyatları %11,9, ulaştırma hizmetleri %16,9 artış gösterdi. Ayrıca, alkol ve tütün ürünleri fiyatları ise vergi güncellemeleri ile beraber %21,9 oranında yükseldi. Medyan enflasyonun ise Aralık’ta %8,6 gerçekleştikten sonra Ocak’ta %8,8 gerçekleştiğini gözlemliyoruz. Bu oran enflasyon baskılarının bütün kalemlere güçlü bir şekilde yayıldığını gösteriyor.
Dikkat çeken verilere baktığımızda, gıda enflasyonunun aylık bazda %10,9 artış gösterirken, yıllık bazda artış oranının %55,6’ya yükseldiğini gözlemliyoruz. Ocak’ta özellikle işlenmiş gıda ürünleri enflasyonunun yılık %57’ya yükselmesi dikkat çekiyor. Bu artışların arkasında ise yurtiçi tarımsal üretimin talebe yetişememesi, üretim faktör maliyetlerindeki artışlar, uluslararası gıda hammadde fiyatlarında döviz bazında artışlar ve döviz kuru hareketleri var. Önümüzdeki dönemde de küresel gıda fiyatlarının çok daha düşük bir ivmeyle de olsa artmasını bekliyoruz. TL cinsinden uluslararası işlenmiş gıda fiyatları ile yurtiçi gıda fiyatları arasındaki makasın kapanmasının uzunca bir süre daha devam edeceğini değerlendiriyoruz. Ocak ve Şubat aylarında yaşanan zorlu iklim koşullarının ve lojistik maliyetlerindeki artışın taze sebze ve meyve fiyatlarına Şubat ayında da yansımasını bekliyoruz. Keza, Ocak’ta bu kategoride fiyat artışı %20,8 oldu.
Enflasyonist baskıların diğer önemli unsurlarından biri olan hizmet enflasyonu Ocak’ta aylık %5,3 artış gösterdikten sonra Şubat’ta %7,9 oranında artış gösterdi. Bu artış oranında yeniden değerleme oranındaki güncelleme ve ulaştırma hizmetlerindeki zam etkili olduğu gibi yeme-içme ve konaklama hizmetlerindeki artış da etkili oldu. Kasım’da yıllık bazda %16,88 olan hizmet enflasyonu oran Aralık’ta %22,33’e yükseldikten sonra Ocak’ta %29,56’ya yükseldi. Ocak’taki gerçekleşme, 2003 bazlı TÜFE zaman serisine göre bu tarihteki rakamlar açık ara farkla en yüksek aylık ve yıllık enflasyona tekabül etti. Daha önce aylık bazda Eylül 2018’de %3,0 görülmüş, yıllık bazda ise Mart 2019’da %15,2 görülmüştü.
Çekirdek mallara baktığımızda ise, dayanıklı mallar yıllık enflasyonunun Haziran’da %31’i gördükten sonra Kasım’da %18,2’ye gerilediğini, ancak Ocak’ta ani bir yükselişle %48,9’a yükseldiğini gözlemlemiştik. Bu oran Ocak’ta %56,2’ye yükseldi. ÜFE endeksinin Aralık’ta aylık %19,1 oranında artış gösterdikten sonra Ocak’ta %10,5 oranında yükseldi. Bu artışta, enerji fiyatlarında gerçekleşen fiyat artışları (elektrik %128, doğalgaz %50) , döviz kuru artışları, ücretlerdeki yüksek artış oranı yanı sıra, küresel tedarik zincirinde yaşanan kısıtlar ve yüksek kapasite kullanımı başrolde idi.
Bu yılın ilk yarısında ÜFE-TÜFE arasındaki makasın henüz kapanma eğilimine başlamadığı için maliyet kaynaklı fiyat artışlarının hem mal hem de hizmet mal gruplarında görünmeye devam etmesini bekliyoruz. Ayrıca, enerji fiyatlarına yönelik fiyat artış baskısının yıl boyunca devam edebileceğini değerlendiriyoruz. Pandemi sonrasında hizmet sektörünün kapasite kullanım oranındaki artışla ve sektördeki girdi maliyetlerindeki artışla beraber hizmet enflasyonundaki yüksek seyrin devamı ise şaşırtmayacaktır. Yıllık enflasyonun Şubat ayında %50’nin üzerine tırmanmasını ve yılın son ayına kadar bu oran civarında dalgalanmasını bekliyoruz. Yıl sonu beklentimiz ise enflasyonun yılı %35’in üzerinde anca %40’ın altında kapatması yönünde.
Politika faizinin %14 olduğunu göz önüne aldığımızda, 2022’ye ilişkin belirgin bir negatif reel faiz görünümün korunduğu kanaatindeyiz.
Pandemi sonrasında finansal performansı en fazla negatif etkilenen sektörlerin başında şüphesiz havacılık geliyor. Mobilitenin ve ulaşımın uzun süre baskılanması ile bir dönem durma noktasına gelen sektör için yeni yılda beklentiler olumlu tarafa kaymaya devam ediyor. 2020 yılı sektör için neredeyse bir kayıp yıl olurken 2021’in büyük kısmı toparlanma ile geçti. Sektördeki şirketlerin finansal performanslarında pandemi döneminin kayıplarını geri alma sürecinin hız kazandığı ortada. Böyle bir ortamda yurt içinde de 4Ç21 bilanço dönemine girmiş bulunuyoruz.
Sektörün içinden geçtiği toparlanma sürecinde 2022 yılından beklentiler de yukarı yönde revize ediliyor. Omikron varyantının yayılma hızının çok yüksek seviyelerde olmasından sektör olumsuz etkilense de bu yıl havacılık endüstrisi küresel ölçekte fon yöneticilerinin yakın merceği altına alınmış durumda.
Pandemi öncesi seviyelerinden hala uzak olan MSCI endeksleri, endüstrinin kürenin farklı yerlerinde farklı süreçlerden geçiyor olmasından da etkileniyor. Gelişmekte olan ülkeler grubu, dünya ile kıyaslandığında covid sonrası dönemdeki kayıplarının daha büyük bir kısmını geri almış durumda. Örneğin bu kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olan Çin’de uygulanan “Sıfır vaka” politikası gibi küresel anlamda farklılık gösteren uygulamalar bulunabiliyor.
Pandemi sonrasında yabancı oranının azaldığı Borsa İstanbul’da halka açık havacılık sektörü şirketlerine baktığımızda da 3Ç21 ile birlikte yukarı dönen bir trend izleniyor. Borsa İstanbul’a ilginin arttığı 2021 yılı Kasım ve Aralık aylarında havacılık sektörünün de akımlardan faydalandığı görülmekte. Beklentilerin büyük olduğu yıla sektör kalkış ile başladı. Önümüzdeki 11 ay içerisinde sektörün nereye gideceğini de yol boyunca takipte kalmakta fayda var.
Piyasa beklentisi ve bizim beklentimize paralel olarak, TCMB politika faizini %14’te sabit tutmaya karar verdi. Hatırlanacağı üzere Aralık’ta, TCMB politika faizi olan 1 haftalık repo faizini 100 baz puan indirerek, %15’ten %14’e düşürmüş, böylece TCMB Eylül PPK toplantısından itibaren politika faizinde toplam da 500 baz puan faiz indirimi uygulamıştı.
Bir önceki karar metninde de benzeri yer alan TCMB’nin geleceğe yönelik rehberlik etmesini amaçladığı paragrafta bir kaç değişiklik yapılmış: “Alınmış olan kararların birikimli etkileri yakından takip edilmekte ve bu dönemde fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla TCMB’nin tüm politika araçlarında Türk lirasını öncelikleyen geniş kapsamlı bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütülmektedir.”
Daha önceki metinde yer alan zaman "2022 yılının ilk çeyreğinde” ifadesinin bugünkü karar metninden kaldırıldığını gözlemliyoruz. Ayrıca, bir politika çerçevesi gözden geçirme süreci ile alakalı olarak “Türk lirasını önceliklendirildiği” metne ilave edilmiş görünüyor. Sonuç olarak, bu ifadeler üzerinden kesin bir yargıya varmak oldukça zor, ancak bu ifadelerin ne anlama geldiği önümüzdeki günlerde kamuoyu tarafından yorumlanmaya çalışılacaktır.
Enflasyon görünümü ile alakalı olarak, TCMB “gelişmiş ülke merkez bankaları artan enerji fiyatları ve arz-talep uyumsuzluğuna bağlı olarak enflasyonda görülen yükselişin beklenenden uzun sürebileceğini değerlendirmektedir” değerlendirmesinde bulunmuş. Öte yandan, Türkiye’deki enflasyon görünüm konusunda olumlu bir değerlendirme de bulunmuş: “Kurul, sürdürülebilir fiyat istikrarı ve finansal istikrarın tesisi için atılan adımlar ile birlikte, enflasyonda baz etkilerinin de ortadan kalkmasıyla dezenflasyonist sürecin başlayacağını öngörmektedir.”
Ayrıca, TCMB, enflasyon görünümündeki seyir ile cari denge ve kredi arzı ilişkisini vurgulamaya devam ediyor: “Cari işlemler dengesindeki iyileşme eğiliminin güçlenerek devam etmesi fiyat istikrarı hedefi için önem arz etmekte, bu bağlamda ticari ve bireysel krediler yakından takip edilmektedir”.
Bizim değerlendirmemize gelince ise TL cinsi kredi arzının Ocak ayından itibaren bir miktar ivme kaybetmeye başladığını gözlemlemeye başladık. Öte yandan, Aralık ayında gözlemlenen dolarizasyon trendinin şu aşamada kırıldığını gözlemliyoruz. Bu gelişmeye paralel ise TCMB net rezervlerindeki gerileme eğiliminde henüz pozitife geçmese dahi düşmediğini gözlemliyoruz.
Enflasyon görünümü konusunda beklentimiz ise özellikle Ocak ve Şubat aylarında üretici fiyatlarında Aralık ayındaki tabloya benzer bir şekilde önemli yükselişler göstereceği yönünde. Bu açıdan, TÜFE üzerinde yönetilen ve yönlendirilen fiyat ayarlamalarının da etkisiyle beraber, tüketici enflasyonunun bir süre daha yükselmesi ve yılın ilk yarısı boyunca yüksek seviyelerde hareket etmesini beklemek makul görünüyor. Sonuç olarak derin negatif reel faiz görünümünün bir süre daha dikkat çekici bir unsur olarak gündemde kalmaya devam etmesini bekliyoruz.
TCMB PPK 20 Ocak 2021 Perşembe günü toplanıp, faiz kararını saat 14:00’da açıklıyor olacak. Piyasa beklentisi bizim beklentimize paralel olarak, TCMB’nin politika faizini %14’te sabit tutacağı yönünde.
Hatırlanacağı üzere Aralık’ta, TCMB politika faizi olan 1 haftalık repo faizini 100 baz puan indirerek, %15’ten %14’e düşürdü. Böylece, TCMB Eylül PPK toplantısından itibaren politika faizinde toplam da 500 baz puan faiz indirimi uygulamıştı.
Öte yandan, ‘Kurul, politika faizinin 100 baz puan indirilerek, arz yönlü ve para politikası etki alanı dışındaki arızi faktörlerin fiyat artışları üzerinde oluşturduğu geçici etkilerin ima ettiği alanın kullanımının tamamlanmasına karar” vermişti.’
Ayrıca, TCMB “alınmış olan kararların birikimli etkileri 2022 yılının ilk çeyreğinde yakından takip edilecek ve bu dönemde fiyat istikrarının sürdürülebilir bir zeminde yeniden şekillenmesi amacıyla geniş kapsamlı politika çerçevesi gözden geçirme süreci yürütülecektir.” demişti. TCMB’nin ilişkili karar metninde bu ifadesinin ne anlama geldiğini daha detaylı olarak değerlendireceğini düşünüyoruz. Keza ,bu sayede TCMB’nin 2022’nin ilk çeyreği sonrası herhangi bir parasal gevşeme niyeti olup olmadığını metne ilave edilebilecek yeni ifadeler üzerinden değerlendirebiliriz. Keza, bizler de enflasyonun Mart itibariyle epey yüksek bir seviyede olsa da zirveye yaklaşacağını değerlendiriyoruz.
Enflasyon konusunda son gelişmelere baktığımızda ise Enflasyon (TÜFE) Aralık’ta aylık %13.58 oranında artış göstermişti. Ayrıca, ÜFE endeksinin Aralık’ta aylık %19,1 oranında artış göstermesi ve yüksek baza rağmen endekste yıllık bazda artışın %80’e yükselmesi dikkat çekmişti. Ocak’ta enerji fiyatlarında gerçekleşen fiyat artışları (elektrik %128, doğalgaz %50) , döviz kuru artışları yanı sıra, küresel tedarik zincirinde yaşanan kısıtlar ve yüksek kapasite kullanımı sebebiyle ÜFE’nin yükseliş trendine devam etmesini bekliyoruz.
Bu yılın ilk yarısında ÜFE-TÜFE arasındaki makasın henüz kapanma eğilimine başlamadığı için, hatta tam tersine Ocak itibariyle açılmaya devam edeceğini öngördüğümüzden dolayı, maliyet kaynaklı fiyat artışlarının hem mal hem de hizmet mal gruplarında görünmeye devam etmesini bekliyoruz. Ayrıca, doğrudan TÜFE’yi etkileyen enerji gruplarındaki fiyat artışlarını da not etmeliyiz. Hizmet enflasyonunu olumsuz etkilemesini beklediğimiz diğer bir unsur ise ücretlerin Ocak ayında önemli bir oranda artacak olması.
Politika faizinin %14 olduğunu göz önüne aldığımızda, 2022’ye ilişkin belirgin bir negatif reel faiz görünümün korunduğu kanaatindeyiz. Öte yandan, parasal aktarım mekanizması ile politika faizi arasındaki ilişki son zamanlarda azalmış durumda. Ticari kredi faizlerinin son 2 aylık süreçte yüksek %10’lu seviyelerden %25’lere doğru yükseldiğini gözlemledik. Öte yandan, her ne kadar mevduat faizleri yıl sonuna doğru %20’lerin üzerine doğru hareket etse de yeniden yüksek %10’lu seviyelere gerilediğini gözlemliyoruz. Her halükarda, Türkiye’de reel negatif faiz ortamının devam ettiğini gözlemliyoruz.