QNB Finansinvest Finans Odak Hilmi Yavaş

hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 2 Şubat Salı
QNB Invest Odak •
Ocak ayı Enflasyon Beklentimiz

İstanbul Ticaret Odası’nın yayınladığı İstanbul Perakende Fiyat Endeksine göre, Ocak’ta perakende fiyatlar %1.16 oranında artış gösterdi. Böylece yıllık bazda enflasyon Aralık ayı %14.40 iken, Ocak’ta %15.05’e yükselmiş oldu.

Öte yandan, 3 Şubat Çarşamba günü yayınlanacak Ocak ayı TÜFE verisine ilişkin piyasa beklentisi %1.5 civarındayken, bizim beklentimiz %2.0 civarında. Görece yüksek beklentimiz ve öncü İstanbul verisi arasındaki farkın sebepleri İstanbul’da %5 oranında gerileyen giyim fiyatları ve aylık sadece %0.68 artış gösteren gıda ürünleri fiyatları olarak görünüyor. Ocak’ta işlenmiş gıda ürünlerinde, başlıca sütlü ve yağlı mamullerdeki artışa rağmen, mevsimsel ortalamaların çok üzerinde seyreden hava koşulları taze sebze/meyve fiyatlarını baskılamış görünüyor.

Biz, beklentimize temel oluşturan her iki kalemde de kayda değer yükseliş öngörmüştük. Öte yandan, İstanbul’da Ocak’ta gerçekleşen sağlık/bakım (%10) ve ulaştırma hizmetleri (%5) enflasyonundaki önemli artışın sadece bir kısmını enflasyon beklentimizde yer vermiştik. Toplamda ise enflasyon beklentimize dair riskler bir miktar aşağı yönlü görünüyor.  

Geçtiğimiz hafta TCMB yılın ilk enflasyon raporu sunumunda ve güncellemesinde 2021 ve 2022 sonu enflasyon projeksiyonu (“ara hedeflerini”) değiştirmedi. 2021 sonu konsensüs enflasyon beklentisi (%11.50 civarı) ve TCMB projeksiyonu arasında açılan farkın 3 ana sebebi varmış gibi görünüyor.

  1. TCMB 4Ç20 itibariyle ekonominin %2,8 gibi büyük bir çıktı fazlası (ekonominin potansiyelinden hızlı büyümesi) verdiğini hesaplamaya başladı. Çıktı fazlasının Haziran 2021 itibariyle ortadan kalkması ve 4Ç21 itibariyle yeniden %2.0 gibi bir çıktı açığına dönmesi öngörülüyor. Diğer bir değişle 2021 süresince çıktı açığında %5.0’lik gibi bir düşüşün yaşanması hesaba katılıyor. Bu kadar hızlı ve güçlü bir değişikliğin şu aşamada ancak çok sıkı bir para politikası ve iç talepte önemli bir gerileme ile yaşanabileceğini değerlendiriyoruz.
  2. TCMB, bir önceki Enflasyon Raporu (Ekim sonu) ile kıyasla 2021’de TL cinsinden ithalat fiyatlarının enflasyon üzerinde 0.4 puan daha az etkisi olacağını öngörüyor. İki rapor arasında geçen sürede global emtia fiyatlarındaki artışı ve artan riskleri göz önüne aldığımızda, bu öngörünün 2021’de güçlü TL beklentisine dayandığını değerlendiriyoruz
  3. Kısa ve orta vadede enflasyonda TCMB’nin enflasyon düşüşü beklentisinin enflasyon beklentilerini olumlu etkileme ihtimali.

Yukarıda bahsettiğiniz her 3 faktöründe gerçeklemesi ve enflasyonun TCMB projeksiyonlarına yakınması için en kritik unsur TCMB’nin oldukça sıkı para politikası ve Maliye’nin mali disiplin dozunu arttırmasının gereceğini değerlendiriyoruz.

Ayrıca, TCMB Başkanı Sayın Naci Ağbal eğer kısa vadede enflasyon TCMB’nin raporda öngördüğü patikanın üzerinde çıktığı durumda (Örneğin TÜFE’nin Ocak’ta aylık %2.0 civarı gerçekleştiği bir durum bunu sağlayabilir), ilave faiz artışından çekinmeyeceklerinin çok güçlü sinyalini verdi.  

Ocak ayında piyasa beklentisine paralel bir enflasyon gerçekleşirse, yıllık enflasyon %14.6’dan %14.8’e yükselmiş olur. Öte yandan İTO perakende fiyatlarına yakın bir gerçekleşme söz konusu olursa, yıllık enflasyonda %14.2’ye doğru bir gerileme yaşanabilir. Dolayısıyla, bu durumda, Ocak ayı itibariyle enflasyon TCMB’nin görece iyimser enflasyon patikasına uyumlu gerçekleşebilir. Böyle bir durumda ise - TL’deki son değer kazancını da göz önüne aldığımızda (7.40’dan 7.10’a doğru) - TCMB’nin 18 Şubat’ta gerçekleşecek PPK toplantısında ilave faiz artışına gitmesine gerek kalmayabileceğini değerlendiriyoruz.

TL’deki son değer kazancına rağmen (ki hala yüksek seviyede), küresel emtia fiyatlarında (başta gıda olmak üzere) artış trendi devam ediyor. Dolayısıyla hem gıda hem de üretici fiyatları kanalında hala ciddi miktarda gerçekleşmemiş maliyet kaynaklı enflasyon bekliyor. Ayrıca, asgari ücrete yapılan %21 zam, girdi fiyatlarının hem gecikmeli hem güncel etkileri ve düşük kapasite kullanımından dolayı hizmet enflasyonu 2021’de yukarı yönlü sürpriz yapabilir.

Enflasyonun (TÜFE) Nisan’da %17 ile zirve yapmasını sonrasında ise yıl boyunca baz etkisiyle beraber yılı %11 ile kapatmasını bekliyoruz. ÜFE, enerji, gıda ve hizmet fiyatları 2021’de enflasyonun seyri açısından en kritik unsurları olacak. Dolayısıyla, TCMB’nin 1Ç21 özelinde ilave faiz artışı ihtimalinin devam ettiğini düşünüyoruz. Faiz indirimlerinin ise yaz sonuna doğru başlayabileceğini ve faiz indirimlerinin büyük kısmının yılın son çeyreğine ve 2022’nin ilk çeyreğine kalacağını değerlendiriyoruz.


İkon-ok
hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 21 Ocak Perşembe
QNB Invest Odak •
TCMB PPK Kararı Değerlendirmemiz

TCMB ileriye yönelik iletişimini güçlendirdi.

TCMB PPK piyasa ve bizim beklentimize paralel politika faizi olan 1 haftalık repo faizini %17’de sabit tuttu. Daha önce gerçekleşen iki toplantının ilkinde TCMB önce para politikasını basitleştirmiş ikincisinde ise  200 baz puan ilave faiz artışına gitmişti. Öte yandan, beklentimize paralel olarak bugünkü PPK karar metninde, enflasyon görünümündeki artan riskler yüzünden, ileriye yönelik olarak yönlendirmesini geliştirdiğini gözlemledik.

Bu noktada iki tane önemli ilavenin yapıldığını değerlendiriyoruz. İlki “sıkı para politikası duruşunun kararlı sürdürülmesi” ifadesine “uzun bir müddet” ifadesi eklenmiş. Diğer bir değişle, “sıkı para politikası” konusunda zaman perspektifi eklenmiş. Daha önce mevcut metinde yer almaya devam “veriye dayalı” ama kesinlik taşımayan “ileriye yönelik bir yönlendirme” tercih edilmişti: “2021 yılsonu tahmin hedefini dikkate alarak, enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar”. Bu ifadeyi önemli kılan sebep ise TCMB’nin hangi noktada faiz indirimi sürecine başlayacağına dair oluşan belirsizlik. TCMB, metne eklenen “uzunca bir müddet” ifadesi ile faiz indirimi konuşmak için dahi gereken koşulları elde etmekten uzak olduğu iletişimde bulunuyor.

Karar metnine eklenen ikinci önemli ekleme ise “gerekmesi durumunda ilave parasal sıkılaşma yapılacaktır.” ifadesi. Sayın Naci Ağbal’ın TCMB başkanı olduğundan beri daha önce yayınlanan karar metninde bu ifade yer almamıştı. Veriye dayalı bu “rehberlik”, TCMB’nin enflasyon görünümündeki risklerin arttığının farkında olduğunu ve yılın ilk çeyreğinde enflasyondan yukarı yönlü bir sıçrama durumunda faiz artışı gerekebileceği “iletişimine” karşılık geliyor. 

Keza, gecikmeli maliyet enflasyonu (hem kur ve hem de küresel emtia fiyatları) ve COVİD-19’un mal/hizmet fiyatları üzerinde tam öngörülemeyen etkileri sebebiyle (asgari ücrette %21 artışın da etkisi var) enflasyonun Mart-Nisan aylarında %17’lere kadar yükselme riski hala söz konusu. Bu açıdan 3 Şubat’ta açıklanacak Ocak ayı TÜFE/ÜFE verisi bir sonraki PPK toplantısında faiz artışına gerek olup olmadığını gösterecek. TCMB “gerekirse ilave faiz artışı” yapabilirim diyerek, Ocak ayında beklentilerin üzerinde gelebilecek bir enflasyon verisi sonrası “enflasyon beklentilerinde” oluşabilecek olası bozulmanın önüne geçmeyi amaçlıyor.

Önümüzde hafta Perşembe günü (28 Ocak) TCMB yılın ilk Enflasyon Raporu’nu yayınlayacak. Rapor’ un sunumu büyük ihtimalle kamuoyuna açık ve soru-cevap bölümü ile beraber Başkan Naci Ağbal gerçekleştirecektir. Bu konuşmada TCMB başkanın iletişim konusunda bugün atılan adımları detaylandırmasını ve enflasyon patikasına dair riskleri gündeme getirmesini bekleriz. Şu aşamada, TCMB’nin öngördüğü enflasyon patikasının kısa ve orta vadede iyimser olduğunu düşünüyoruz. TCMB yıl sonunda enflasyonun %9.4’e gerilemesini beklerken, bizim beklentimiz %11 ve risklerin yukarı yönlü evirildiğini değerlendiriyoruz. TCMB’nin yıl sonu beklentisini bir “ara hedef” değerlendirdiği için Enflasyon Raporu’nda enflasyon patikasını yukarı yönlü revize etmemesi durumunda Banka’nın iletişimin etkisini kaybedebilme riski olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki hafta gerçekleşecek sunumun önemli olduğunu değerlendiriyoruz.

İkon-ok
hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 15 Ocak Cuma
QNB Invest Odak •
Biden’ın Mali Harcama Paketi Planı Hakkında
  • 20 Ocak’ta seçilmiş ABD başkanı Joseph Biden görevine yemin ederek başlayacak. Biden, dün göreve başlamadan 1.9 trilyon dolarlık yeni bir mali harcama planının gündemdeki ilk konu olacağını açıkladı.
  • Başkan Biden’ı bu kadar güçlü yeni bir mali paket konusunda cesaretlendiren konu ise geçen hafta Georgia’da gerçekleşen senatör ara saçını Demokratların kazanmasıyla, Demokratların Senato’da tek sandalye farkla kontrolü ele geçirmesi. Bu seçim sonuçlarının belli olmasından itibaren, piyasa oyuncuları daha büyük mali harcamaların gelebileceğini öngörerek, bu ihtimalleri güçlü bir şekilde fiyatlamaya başlamıştı. Sonuç olarak ABD 10 yıllık hazine tahvil faizleri %0.90 civarından %1.20’lere doğru yükselmeye başlamıştı. Buna paralel, ABD dolarındaki değer kaybı trendi duraklamıştı.
  • Hatırlayacağınız üzere ABD’de en son Aralık ayında 892 milyar dolarlık bir ekonomiyi destekleme paketi onaylanmıştı. Geçtiğimiz Mart ayında ise 2.3 trilyon dolarlık bir mali harcama planının uygulandığını unutmamak gerekir. Dolayısıyla, 1.9 trilyon dolarlık paket yasalaşırsa, son 1 senelik süreçte ABD’nin uyguladığı mali harcama tutarı 5.2 trilyon dolara çıkmış olacak (GSYH’nin yaklaşık %20’si).
    • Yeni harcama paketinin daha çok harcanabilir geliri gerilemiş dezavantajlı hanehalkına doğrudan mali yardımı içerdiğini gözlemliyoruz. Örneğin, işsiz kalanlara mali desteğin haftalık 300 dolardan 400 dolara çıkarılması öngörülüyor. Buna ek olarak, yaklaşık her Amerikanlıya 1400 dolarlık tek seferlik bir ödeme yapılması hedefleniyor. Geçen Aralık ayında yasalaşan paket bu ödemeyi 600 dolar olarak belirlemişti. Dolayısıyla, yeni tasa tasarısı onanırsa, bu miktar 2000 dolara yükselmiş olacak. Bu paket dışında ayrıca, ABD’de saatlik asgari ücretin 7.25 dolardan 15 dolara kadar çıkarılması bekleniyor.
    • Ayrıca, COVİD-19 sebebiyle çok yıpranmış sağlık sistemine büyük mali destek söz konusu. Aşılanma programına 160 milyar dolarlık destek söz konusu. Plan eyaletlere, küçük işveren ve belediyelere 450 milyar dolarlık destek yapılması öngörülüyor.
  • Sonuç olarak 1.9 trilyon dolarlık mali harcama destek paketinin daha çok toplumun geniş tabanın yaşadığı finansal/maddi sorunları azaltmayı planlıyor. Daha çok sosyal devlet özelliğini arttırmayı hedefleyen bir yasa tasarısı. Altyapı ve yeşil enerji yatırımlarını desteklemeyi şu aşamada hedeflemiyor. Dolayısıyla, bu mali paket geniş kesimlerin harcanabilir gelirini kısa sürede arttıracağı için dayanıklı ve dayanıksız tüketim malları harcamalarını hızlı bir şekilde artırması söz konusu olacaktır. Özellikle bahar aylarıyla beraber ekonominin yeniden tam açılma yoluna girmesi ve aşılanma faaliyetlerinin hızlanması ile beraber harcamalar ve istihdam piyasası çok hızlı canlanabilir.
  • Kısa sürede ciddi bir mali harcamanın gerçekleşmesi ile beraber bu ABD Hazine’sinin daha da çok borçlanma ihtiyacı olacak. Bunun uzun vadeli tahvil faizleri üzerindeki etkisini şimdiden gözlemlemeye başladık. Öte yandan, FED’in artan tahvil ihracını ve arzını dengelemek adına aylık 120 milyar dolarlık varlık alım programında bazı değişikliklere gitmesi gerekir. Buna rağmen, 2021’de enflasyonun baz etkisiyle de olsa artacak olması varlık alım programını arttırmak bir tarafa azaltma ihtimallerinin de konuşulmasına yol açıyor. Dün FED başkanı Powell’ın varlık alım programını küçültmeyi konuşmak şimdiden anlamsız açıklaması bu endişeleri şimdilik dindirebilir. Ancak, global piyasalarda risk iştahının düşmesini engellemek adına FED’ den biran önce varlık programıyla ilgili güvercin açıklamalar yapması gerekebilir.
  • Bu kadar büyük mali yardım paketi tasarısı açıklamalarına rağmen piyasaların nispeten mesafeli tepkisinin sebebinin bu belirsizlik olduğunu düşünüyorum. Mevcut tasarı yasalaşırsa eğer 2021’ye ilişkin büyüme ve enflasyon beklentileri ciddi manada yukarı revize edilebilir. Hatta, bu noktada emtia fiyatlarında gözlenen artış trendi daha da hızlanabilir. Ayrıca, genel olarak dünyada imalat zincirleri büyük baskı altında ve bazı imalat ürünlerinde ciddi yetersizlikler söz konusu. Bu global imalat enflasyonunu daha da yukarı baskılayabilir. Bu özellikle Türkiye için çok riskli bir durum. Keza, imalat malları enflasyonu Aralık ayında %27’ye kadar yükselmişti. Yakın gelecekte tüketici fiyatları üzerinde maliyet kaynaklı yeni baskılar görebiliriz.
  • İyimser senaryoda ise FED varlık alımlarını daha da arttırabilir. Bu uzun vadeli tahvil faizlerini kısa vadede daha da baskılayabilir ve artan enflasyon beklentilerinin de sayesinde reel faizler daha da düşebilir  (eksi bölgede). Bu faizler konusunda Türkiye’nin görece cazibesini arttırır.
İkon-ok
hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 24 Aralık Perşembe
QNB Invest Odak •
TCMB PPK Kararı
TCMB PPK Kararı: Merkez Bankası güçlü parasal sıkılaştırma ile 2021 sonunda tek haneli enflasyon “tahmin hedefine” odaklanmış görünüyor.

TCBM Para Politikası Kurulu politika faizi olan 1 haftalık repo faizini 200 baz puan arttırarak %15’ten %17’e yükselti. Karar öncesi beklentiler 100-200 baz puan aralığında yer alırken, medyan beklenti ise 150 baz puan civarında oluşmuştu. Dolayısıyla, 200 baz puan faiz artışı beklentilerin üst tavanına karşılık geliyordu.

Karar metnine baktığımızda ise;

  • TCMB’nin enflasyon görünümüne dair endişelerinin devam ettiğini gözlemliyoruz. Karar metninde birikimli döviz kuru geçişkenliği, uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş ve enflasyon beklentilerindeki bozulmanın enflasyon görünümü üzerindeki olumsuz etkilere değinilmiş.
  • TCMB’yi bugün güçlü bir parasal sıkılaştırmaya iten sebep doğal olarak enflasyon görünümüne dair oluşan riskler. Ancak, TCMB bu faiz artışını yaparken kamuoyuna pro-aktif davrandığını vurgulamak istemiş görünüyor. Faiz artışı kararının arkasında yatan sebeplere detaylı yer verilmiş. Bu sebepler: “2021 yılsonu tahmin hedefini göz önünde bulundurarak”, “enflasyon görünümüne dair risklerin bertaraf edilmesi”, “enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve dezenflasyon sürecinin en kısa sürede yeniden tesisi için”.
  • Karar metninde özellikle TCMB’nin en kısa sürede dezenflasyon sürecini başlatma ve 2021 yılsonu tahmin hedefini  – bu ara hedef (%9.4) ilk kez geçen hafta “2021 Yılında Para ve Kur Politikası” sunumunda ifade edilmişti – vurguları dikkat çekiciydi.
  • TCMB ayrıca, faizlerin kısa sürede düşürülmeyeceğini vurgulamak adına daha öncede kullandığı ifadeleri yenilemiş. “Önümüzdeki dönemde parasal duruşun sıkılığı, enflasyonu etkileyen tüm unsurlar dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar kararlılıkla sürdürülecektir.”

Son dönemde özellikle TCMB’nin 2021 sonu tahmin hedefi altında, 2021 yılı sonunda enflasyonun tek haneye gerilemesini sağlamak gibi bir ara-hedefi olduğunu görüyoruz. Bizim beklentimize göre (TL’nin 2021’i 8.40 ile kapatması varsayımı ile) enflasyonu 2021’i %11 civarında kapatabilir. Ayrıca, küresel enerji & gıda & emtia fiyatlarındaki güçlü artış trendi, COVİD-19 sonrası yeni normalin tedarik zincirleri üzerindeki kalıcı etkileri ve hizmet fiyatları üzerindeki yukarı yönlü riskler (örneğin asgari ücret zammının %20 civarında gerçekleşmesi) enflasyon görünümü üzerinde yukarı yönlü risk yaratıyor. Düşüncemiz, enflasyon görünümüne dair mevcut yukarı yönlü risklere rağmen TCMB’nin güçlü “ara-hedefe” ulaşma vurgusu Merkez Bankası’nın 2021’de görece güçlü TL beklentisine dayanıyor.

  • TCMB’nin bu olası beklentisinin temel olarak gerçekçi olduğunu ifade edebiliriz. Yabancı yatırımcılar için carry getirisi görece çok cazip seviyelerde ve GOÜ’lere çok güçlü portföy yatırımı akımları gerçekleşiyor. Yerleşikler açısından ise mevduat faizlerinin %17-18’lere doğru yükseldiğini ve geçici olarak vergilendirmenin cazip olduğunu göz önüne almak gerekiyor.

 

 

İkon-ok
hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 16 Aralık Çarşamba
QNB Invest Odak •
2021 Yılında Para ve Kur Politikası belgesi sunumu hakkında değerlendirmemiz

TCMB Hükûmetle birlikte belirlenen orta vadeli yüzde 5 enflasyon hedefini korudu. TCMB bu hedefe varmada üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olarak, hedef ufku içerisinde kararlı ve azimli bir tutum göstereceğini vurguladı. Bu noktada “azimli” vurgusunun ilk defa TCMB resmi metinlerinde yer aldığını gözlemliyoruz.

Sayın Naci Ağbal’ın sunumunda en çok dikkat çeken konu TCMB’nin 2021 sonu enflasyon projeksiyonu olan %9.4’ü yakalamayı ciddi ve kararlı bir “ara hedef” olarak göstermesi oldu. Bizim beklentimize göre (TL’nin 2021’i 8.40 ile kapatması varsayımı ile) enflasyonu 2021’i %11 civarında kapatabilir. Ancak, küresel enerji & gıda & emtia fiyatlarındaki güçlü artış trendi, COVİD-19 sonrası yeni normalin tedarik zincirleri üzerindeki kalıcı etkileri ve hizmet fiyatları üzerindeki yukarı yönlü riskler (örneğin asgari ücret zammının %15 civarında gerçekleşmesi) enflasyon görünümü üzerinde yukarı yönlü risk yaratıyor. Bu kadar yukarı yönlü risklere rağmen TCMB’nin güçlü “ara-hedefe” ulaşma vurgusu bize göre Merkez Bankası’nın görece güçlü TL beklentisine dayanıyor.

Bu beklentinin temel olarak gerçekçi olduğunu değerlendiriyoruz. Yabancı yatırımcılar için carry getirisi görece çok cazip seviyelerde ve GOÜ’lere çok güçlü portföy yatırımı akımları gerçekleşiyor. Yerleşikler açısından ise mevduat faizlerinin %17-18’lere doğru yükseldiğini ve geçici olarak vergilendirmenin cazip olduğunu göz önüne almak gerekiyor. Ayrıca, USD’nin diğer para birimleri karşısında döngüsel olarak ciddi bir zayıflama trendin içine girdiği çok net olarak gözlemlenebiliyor.

Hatta, Sayın Ağbal bugün çok net bir şekilde 2021’in ilk yarısında enflasyon görünümüne dair artan riskler yüzünden ek sıkılaştırma yapacağının net bir şekilde sinyalini verdi. Biz de kurum olarak 24 Aralık’ta gerçekleşecek PPK toplantısında ilk aşamada 100 baz puan faiz artışı bekliyoruz. TCMB’nin “gerekirse ek sıkılaştırma gündemde olabilir” ifadesini de karar metnine yerleştirmesini bekleriz. Belki de daha önemlisi bugün Sayın Ağbal yılın ikinci yarısında enflasyon düşmeye başlayınca faiz indirimleri konusunda aceleci olmayacakları sinyalini de verdiğini değerlendiriyoruz. Bu sinyal belki de faizlerin çıkacağı en yüksek seviyenin nerede olacağından dahi daha önemli bir unsur.

TCMB’nin güçlü ve kararlı iletişimine ve kendi içinde yüksek tutarlı değerlendirmelerine rağmen, TCMB’nin sunduğu makro çerçevede bir risk unsurun söz konusu olduğunu değerlendirebiliriz. O da TL’nin güçlü performansının makro çerçeve üzerindeki ağırlığı. Son 1.5 aydır atılan adımlar ile beraber ciddi yabancı sermaye girişine ve USD’nin diğer para birimleri karşısındaki çok zayıf performansı ve artan mevduat faizlerine rağmen yerleşikler döviz mevduatlarını artırma eğilimindeler. Ayrıca, TL’nin diğer gelişmekte olan para birimleri karşısındaki performansı yılın geri kalanında olduğu gibi zayıf devam ediyor. Ayrıca, ek döviz ediniminin karşılığında TL mevduat artışı aşağı yönlü baskılanıyor. Bu da TL’nin performansı konusunda tek belirleyicinin Merkez Bankası olmayabileceğini gösteriyor.

Sunumda dikkat çeken diğer unsur ise “şeffaflık” konusuna yapılan vurgu idi. “Şeffaflık” özellikle döviz ve kur politikası ve rezerv yönetimi kapsamında vurgulandı. Ayrıca, TCMB’nin uygun fırsatların oluşması durumunda “şeffaf” olarak döviz alımı niyetini açık bir şekilde gözlemledik. Buradaki uygun şartların oluşması için büyük ihtimalle dolarizasyon trendinin güçlü ve kalıç bir şekilde tersine dönmesi gerekecektir. “Şeffaflık” konusunda TCMB’nin açıklamaları:

  • Dalgalı döviz kuru rejimi devam edecek, kurlar serbest piyasa koşullarında arz ve talep dengesine göre oluşacak.
  • TCMB’nin nominal ya da reel bir kur hedefi bulunmuyor.
  • TCMB kurların düzeyini ya da yönünü belirleme amaçlı döviz alım ya da satım işlemi yapılmayacak.
  • Para politikasının etkinliği ve finansal istikrar açısından TCMB döviz rezervlerinin güçlendirilmesi amaçlanacak ve buna yönelik araçlar şeffaf bir şekilde, belirli bir plan dâhilinde, uygun koşullarda kullanılacak.
  • TCMB’nin bankalar ile yaptığı swap anlaşmalarına dair daha sık frekanslarda veri akışı sağlanacak.
  • Parasal aktarım mekanizmasının sağlıklı işleyişini sağlamak ve makrofinansal istikrara ilişkin riskleri sınırlamak amacıyla, zorunlu karşılıklar ile diğer TL ve döviz likidite araçları etkin olarak kullanılacak.
  • Mevcut durumda TCMB APİ portföy nominal büyüklüğü (İşsizlik Sigortası Fonu’ndan bankalar aracılığıyla alınan DİBS’ler dâhil) 79,9 milyar TL tutarındadır. 2021 yılı para politikası duruşuyla uyumlu olarak, TCMB APİ portföyünde itfa edilecek 16,1 milyar TL nominal tutarlı kıymet için alım yapılmaması ve tüm kıymetler dâhil olmak üzere yıl sonu itibarıyla TCMB APİ portföy büyüklüğünün azami nominal 64 milyar TL seviyesini geçmemesi öngörülmekte.

 

İkon-ok
hilmi_yavas.png
Hilmi Yavaş 19 Ekim Pazartesi
QNB Invest Odak •
Sanayi Üretim ve Perakende Satış Hacmi

2020’de GSYH’nin %8’ine ulaşan kredi genişlemesi ile beraber, sanayi üretim ve perakende satış hacmi 3Ç20’de çok hızlı toparladı.

  • Son gelen veriler, 3Ç20 itibariyle iktisadi faaliyetlerin dik bir V-şeklinde toparlandığını gösteriyor, 2020 yılı tamamı için beklediğimiz %1,75 oranındaki GSYH daralma yerine %0,50 daralma ile revize ediyoruz. Her ne kadar iç talep 4Ç20 itibariyle bir miktar frene basacak olsa da dış talebin nispeten güçlenmeye devam etmesi iktisadi faaliyetleri destekleyecektir.
  • Öte yandan, 2020’nin tamamında mal ve hizmet ihracatının %21 daralmasını, ithalatının ise %6,5 artış göstermesini bekliyoruz (mal ithalat hacminin yıllık bazda %20 oranında artma beklentimiz söz konusu).
  • 2020’nin tamamında hanehalkı tüketiminin yıllık %3,6, sabit sermaye yatırımlarının ise %2,3 artış göstermesi bekliyoruz. Toplam tüketim ve sabit sermaye yatırımlarının büyümeye 3,2 puan katkı yapmasını beklerken, net ihracat kaleminin büyümeye 6,3 puan negatif katkı yapmasını bekliyoruz. Hizmet ihracatının yılın 2. yarısında %70’den fazla oranda daralması net ihracat kaleminin üzerinde oldukça olumsuz etki göstermiş oldu.
  • Ancak, kredi genişlemesinin tersine dönmesi önümüzdeki senenin ilk yarısında iktisadi faaliyetleri baskılayabilir, Ekim sonu itibariyle kredi genişlemesinin GSYH’nın %4,0’üne, yıl sonu itibariyle ise %0-2 aralığına gerilemesini bekleriz.

 

Sanayi Üretimi Detaylar:


  • Mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretimi Ağustos’ta aylık bazda %3,4 artış gösterirken, beklentimiz %2,0 artış yönündeydi. Böylece, takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi yıllık bazda %10,4 artış gösterdi.
  • Sanayi üretiminin 3Ç20’de yıllık bazda %7,5 artış göstermesini beklerken, bu artışın 2Ç20’de yaşanan %17 daralmayı kısmen telafi edeceğini değerlendiriyoruz. Öte yandan, parasal koşulların ve kredi standartlarının sıkılaşması ile beraber, sanayi üretimi 4Ç20’de yeniden bir miktar ivme kaybedebilir. Ancak, bu ivme kaybı daha çok kendisini 1Ç21’de de gösterebilir.
  • Dış talebin sanayi üretimindeki hızlı toparlanmaya katkısı olduğunu düşünüyoruz. 2,çeyrekte yıllık bazda %24 civarında daralan mal ihracat hacmi, 3. çeyrekte nispeten daha sınırlı %7,3 daralmıştı. 2020’nin son çeyreğinde ise sanayi üretiminin yıllık bazda %5,0 oranında artış gösterebileceğini değerlendiriyoruz.
  • Her ne kadar dış talep sanayi üretimini desteklediğini değerlendirsek de iç talebin ana sürükleyici olduğunu değerlendiriyoruz. 3Ç20’de İthalat hacminin yıllık bazda %13 artış göstermesi bunun en net göstergelerinden bir tanesi.

 


Kaynak: TÜİK, QNBFI; Son veri: Ağustos


Perakende Satış Hacmi Detaylar:


  • Mevsimsellikten ve takvim etkisinden arındırılmış perakende satış hacmi Ağustos’ta aylık bazda %1,4 artış gösterirken, yıllık bazda artış %5,8 oldu. Daha da çok dikkat çeken gıda ve akaryakıt harici perakende satışlar aylık bazda çok güçlü, %4,5 artış gösterirken, yıllık bazda artış %7,2 gerçekleşti.
  • 3Ç20’de perakende satış hacminin yıllık bazda %9 oranında artmış olabileceğini değerlendiriyoruz. Gıda ve akaryakıt dışı satış hacmi ise yıllık bazda %12 oranında artış gösterebilir.

  • Öte yandan, kredi genişlemesinin Ağustos’tan bu yana yavaşlatmasına rağmen Ekim ortası itibariyle son veriler, kredi kartı harcamalarının güçlü seyretmeye devam ettiği, hatta bazı kalemlerde çok güçlü seyrettiği yönünde bizlere bilgi sunuyor. 4 haftalık ortalama elektronik eşya/bilgisayar kredi kartı harcamaları yıllık bazda %128 artış gösterirken, market ve alışveriş merkezleri kredi kartı harcamaları yıllık %50 artış göstermiş. Mobilya harcamaları %41, yapı malzemeleri yıllık %49 artış göstermiş.
  • Merkezi Hükümet Bütçe verilerine göre, 3Ç20’de, katma değer vergisi gelirleri yıllık bazda %47, özel tüketim vergisi gelirleri ise %57 artış gösterdi. Oto satışlarından alınan ÖTV vergi tutarın önceki seneye kıyasla 4 mislinden fazla artarken, dayanıklı mallardan alınan ÖTV geliri yıllık bazda %160’dan fazla artış gösterdi.

Kaynak: TÜİK, QNBFI; Son veri: Ağustos


Hizmetler ve İnşaat Sektörü Detaylar:


  • Mevsimsellikten ve takvim etkisinden arındırılmış hizmetler sektörü cirosu Ağustos’ta aylık bazda %4,5 artış gösterirken, yıllık bazda %5,2 daraldı. Enflasyon etkisinden arındırdığımızda ise aylık hizmetler satışlarının %1’den daha az artış göstermiş olabileceğini ve yıllık bazda %20’den fazla daralmaya devam etmiş olabileceğini değerlendiriyoruz.
  • 3Ç20’de hizmetler sektörü satış hacminin yıllık bazda %15 daralmış olabileceğini değerlendiriyoruz, Ayrıca, 2Ç20’de %29’a yaklaşan bir daralma yaşanmıştı. COVİD etkisiyle özellikle turizm ve ulaştırma sektörlerinde yaşanan daralma hizmetler sektörü satışlarını etkileyen ana faktör.
  • İnşaat sektörü üretim hacminin 3Ç20’de yıllık bazda %1,5 oranında daraldığını hesaplıyoruz. Öte yandan, kredi büyümesinin ve düşük konut kredilerinin katkısıyla konut satışları 3Ç20’de yıllık bazda %49 artış gösterirken, ipotekli konut sayısı yıllık bazda %131 oranında artış gösterdi. Ancak, 1. el konut satışlarındaki artış yıllık bazda %23’de kaldı.
  • Genel olarak konut kredilerindeki ve konut satışlarındaki artışa rağmen, inşaat sektörünün yeteri kadar hareketlenmediğini gözlemliyoruz. Öte yandan, inşaat sektörü istihdamının COVİD-19 önceki seviyeyi yakaladığını gözlemlerken, inşaat sanayine dayalı sanayi üretim kategorilerinde (ağaç doğrama, hazır beton) üretim zayıf seyretmeye devam ediyor.
  • Mevsimsellikten ve takvim etkisinden arındırılmış inşaat sektörü cirosu Ağustos’ta aylık bazda %6 düşüş gösterirken, maliyet etkisinden arındırılmış daralma %8 civarı gerçekleşmiş olabilir. İnşaat sektörünün faizlerdeki artıştan hızlı ve en çok etkilenen sektör olduğunu gözlemliyoruz.
  •  


Kaynak: TÜİK, QNBFI; Son veri: Eylül (QNBFI Beklenti)

 

İkon-ok
Back to Top