Son birkaç yıldır Türkiye üzerine yazdığım yazılarda ya da yaptığım yorumlarda “daha önce pek karşılaşmadığımız türden bir durum bu” ifadesini o kadar çok kullanmak durumunda kaldım ki… Ve üzgünüm, yine aynı ifadeyi kullanacağım, bu sefer son dönem cari denge gelişmelerinden bahsederken. Geleneksel bir cari açık (ve hatta yüksek cari açık) ülkesi olan Türkiye’de, cari işlemler dengesi yılı artıda kapatacak. Daha önce pek karşılaşmadığımız türden bir durum bu; zira böyle bir durum en son, büyük bir ekonomik kriz yaşadığımız 2001 yılında gerçekleşmiş! Yani, gerçekten alışmadığımız bir görüntü ile karşı karşıyayız.
Ekonomiyi biraz takip edenler, “ tabi ki cari fazla veririz, iç talep yerlerde sürünüyor” diyeceklerdir hemen ve aslında cevabı da büyük oranda vermiş olacaklardır. Ancak, tam cevap için, en son açıklanan Ağustos ayı 12 aylık cari denge verisi ile bir önceki yılın Ağustos ayı verisini karşılaştıralım. Bu dönemde cari denge, 51,6 milyar ABD doları açıktan 5,1 milyar ABD doları fazlaya dönmüş. Aradaki 56,7 milyarlık düzelmenin 10 milyarı ihracat artışından, 6 milyarı ise turizm gelirlerindeki artışın da etkisiyle hizmetler dengesindeki iyileşmeden kaynaklanmış. Diğer taraftan, ithalatımız tam 41 milyar ABD doları düşüş kaydetmiş. Bunun 6 milyarı altın ithalatımızdaki sert düşüşten kaynaklanıyor ki altın ithalatı talep koşulları ile ilintili değildir. Kalan fark da, bunların dışında kalan alt kalemlerden kaynaklanmış.
Bu verilere göre, evet, geçen Ağustos ayına kıyasla cari dengedeki iyileşmenin yarısından bir miktar fazlası talebe duyarlı ithalattaki düşüşten kaynaklanıyor. Bu noktada, geçen yıl kurda yaşanan sert değer kaybının Türkiye’nin mal ve hizmet ihracatı rekabetçiliğini artırdığını da not etmek gerek.
Mevcut duruma bakarak, Türkiye’nin bundan sonra daha az cari açık vererek büyüyebileceği sonucunu çıkarabilir miyiz? Türkiye ekonomisinde, ekonomik büyüme ve cari denge ilişkisinde ciddi bir değişimin yaşanabilmesi için, ekonomide verimliliği ve dolayısıyla yurt içinde üretilen mal ve hizmetlerin rekabetçiliğini artıracak bazı yapısal dönüşümlerin gerçekleşmiş olması gerekir. Bu tip dönüşümler hem bir-iki yıl gibi kısa sürelerde gerçekleşmez hem de ciddi yatırımlar gerektirir. Örneğin, ister ihracat için isterse iç talep için olsun Türkiye’de üretimde kullanılan ara malların önemli bölümü ithaldir. İthal ara malların yerli ikamesi de ancak bu alanlarda verimli yatırımlar yapılırsa gerçekleşebilir. Son yıllarda Türkiye’de zayıf seyreden yatırım talebini göz önünde bulundurduğumuzda, bunun gerçekleşmiş olması pek mümkün görünmüyor.
Özet olarak, 2019 yılını cari fazla ile kapatacak olsak da, güçlenen iç taleple birlikte önümüzdeki yıllarda yine cari açığa dönmemiz kaçınılmaz görünüyor. Küresel yavaşlamayla birlikte, ihracat tarafında gözlemlenen olumlu görünümün sürdürülmesi de pek kolay değil. İşte bu noktada, uzun dönemde dış tasarrufa dayalı büyüme modelinin değişebilmesi için, piyasa oyuncularının, akademisyenlerin, uluslararası kuruluşların, hükümet yetkililerinin sıklıkla ve ısrarla bahsettikleri yapısal reformlara acilen ve kararlılıkla ihtiyacımız var.