TCMB, beklentiler dahilinde 19 Kasım’da gerçekleşen PPK toplantısında aldığı karar ile beraber politika faizini %15.00’e yükseltti ve Merkez Bankası fonlamasının artık ekseriyetle bu pencereden ve faizden yapılacağını belirtti.
Karar metninde geçen ifadede: “Merkez Bankası fonlaması temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo faiz oranı üzerinden yapılacak ve bu faiz oranı parasal duruş için tek gösterge niteliğinde olacaktır”. Bu ifadeden, TCMB’nin para politikasındaki sadeleşme sürecine çok kararlı ve keskin bir giriş yaptığını vurgulamayı amaçladığını değerlendiriyoruz.
Buna ek olarak en az faiz artışı ve sadeleşme kadar önemli olacak şekilde, TCMB önümüzdeki dönemde parasal duruşun sıkılığını, enflasyonu etkileyen tüm unsurları dikkate alınarak, enflasyonda kalıcı düşüş sağlanana kadar kararlılıkla sürdüreceğini açıkça beyan etti.
Detaylara baktığımızda, görevine yeni başlayan Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın dahil olduğu ilk PPK toplantısında, enflasyon görünümüne dair oldukça gerçekçi bir değerlendirme yapıldığı gözlemliyoruz. Karar metninde geçen ifadede: “Türk lirasındaki değer kaybının gecikmeli etkileri, uluslararası gıda fiyatlarındaki yükseliş ve enflasyon beklentilerindeki bozulma enflasyon görünümünü olumsuz etkilemektedir. Kasım ayına ilişkin takip edilen veriler, enflasyonda yakın dönemdeki döviz kuru oynaklığı kaynaklı bir yükselişe işaret etmekle birlikte, para politikasındaki kararlı duruşla beraber bu artışın geçici olacağı değerlendirilmektedir”.
Tahminimiz enflasyonun önümüzdeki yılın ikinci yarsına kadar %12-13 aralığında dalgalanması ve yılın ikinci yarısında düşüşe geçmesi ve yılı %10-11 aralığında kapatması yönünde. Dolayısıyla, %15 civarında bir politika faizi dezenflasyon süreci başlayıncaya kadar negatif reel faiz riskini ortadan kaldırdığını değerlendiriyoruz. Sonuç olarak, şu aşamada önümüzdeki dönemde ek sıkılaştırmaya gerek kalmadığını değerlendiriyoruz.
Öte yandan, Para Politikası Kurulu’nun “gerekirse gelecekte faiz artışı yapmaktan çekinmeyeceğine” dair net bir sözlü yönlendirmeye yer vermediğini gözlemliyoruz. Bu noktada enflasyon ve reel faiz görünümüne dair belirsizlik kaynağı küresel emtia fiyatları, ABD dolarının EM para birimleri karşısındaki performansı ve gıda fiyatları olacaktır. Öte yandan, TCMB’nin fiyat istikrarı konusundaki güçlü vurgusunu göz önüne aldığımızda belirecek riskler karşısından gerekli adımların atılması konusunda risklerin azaldığını değerlendiriyoruz.
Önümüzdeki yılın ikinci yarısında enflasyondaki düşüşün belirgin hale geleceğini öngördüğümüzden dolayı ancak yılın ikinci yarısına doğru faiz indirimlerinin gündeme geleceğini değerlendiriyoruz. Sonuç olarak, faiz indirim patikasının ise çok sığ ve beklentiler dahilinde gerçekleşmesini bekleriz.
Metinde dikkat çeken diğer bir ifade de fiyat istikrarının neden Merkez Bankası politikasının ana unsuru olduğuna dair bir açıklama getirilmesiydi. Karar metninde geçen ifadede “Düşük enflasyon ortamının kalıcı olarak tesisinin, ülke risk primlerinin düşmesi, dolarizasyon eğiliminin tersine dönmesi, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesi ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesi yoluyla, makroekonomik ve finansal istikrarı olumlu etkileyeceği değerlendirilmiştir.” Bu ifade TCMB’nin orta vadede makro ekonomik ve finansal gelişmelere dair beklentisini yansıttığını düşünüyoruz. Diğer bir deyişle TCMB reel faiz öngörüsüne dair negatif faiz riskinin ortadan kalkması ile beraber, yurtdışı sermaye girişinin ve yerleşiklerin DTH hesaplarını TL mevduat hesaplarına çevireceğini beklemekte. Böylece, Banka büyük ihtimalle döviz rezervlerini yeniden artabileceğini öngördüğü değerlendiriyoruz.